26 Mart 2014 Çarşamba

En İyi Kim? Diego Armando Maradona mı?


Diego Armando Maradona...

Büyük bir kesime göre hala o, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu... Kendimizi bildik bileli Brezilya efsanesi Pele ile karşılaştırılıyor. Hala net bir sonuç alınamadı ki, alınamaz da zaten. İkisini de bir kabul etmek lazım aslında ya da "herkesin tercihi kendine" deyip saygı duymak lazım...

Böyle durumlarda herkes bir tercih yapmak durumunda kalıyor açıkçası. Ya da kendini öyle hissediyor, yani bir zorunluluk meselesi sanki. Ben de acizane bir tercih yapsam, herhalde Maradona tarafında olurdum. İnce bilekleri, muhteşem hızı, birebirdeki yetenekleri ile ele avuca sığmaz bir mücevherdi. Kariyerinin sonlarına yetiştim belki ama hünerlerini ve maçlarını çok izleyen biri olarak, her Maradona tarafında olanlar gibi düşünüyorum ve Avrupa gibi zorluk derecesi yüksek bir platformda oynamasını, Pele karşısında büyük bir ARTI olarak görüyorum...

Hepinizin mutlaka bu konuda bir tercihi vardır ve belki de sizler ne Maradona ne Pele deyip Messi ya da Ronaldo da diyebilirsiniz. Hatta bu 4 isimden başka bir futbolcuyu da pekala söyleyebilirsiniz. Bu seçim biraz da o futbolcuya yakın zamanda yaşamak ile de direkt bağlantılı sanırım. 

Sizler için derlediğim Maradona fotoğrafları ile sizleri başbaşa bırakırken, nacizane KİM DAHA İYİ? sorusuna cevabınızı alttaki yorum köşesinde beklerim...


"Tanrı'nın eli"
Maradona & Dalglish

Napoli - Milan
Arjantin - Belçika
Arjantin - İtalya
Genç Maradona
Bryan Robson & Diego Maradona

21 Mart 2014 Cuma

1999 ŞL Finali : Bayern Münih - M.Unıted

Futbolseverlere "1999 Şampiyonlar Ligi Finali" dediğimiz an hemen hemen herkes o unutulmaz finali bilir. Dramatik, hüzünlü ve bir o kadar trajik olan bu final, dünyada binlerce futbolseverin hala hafızalarında ve ömür boyu da silinmeyecek...

........

1999 Şampiyonlar Ligi Finali : Bayern Münih - Manchester Unıted

Tarih : 26 Mayıs 1999
Yer : Nou Camp

Hakem : Pierluigi Collina

Bir Şampiyonlar Ligi Finali kadar belki de dünyanın en iyi kalecilerilerinin de savaşı gibiydi. Schmeichel ve Kahn, şüphesiz bir döneme damga vurmuş en iyi kalecilerden sadece ikisiydi... Maçın henüz 6.dakikasında frikikten Mario Basler ile öne geçecek Almanlar ve devre arasına bu skorla gitmeyi başaracaklardı. Maçın ikinci yarısında Bayern'in 2 tane topu direkten dönmesi, belki de Panzerler için gecenin sonunun hiçte iyi bitmeyeceğinin sinyalini verecekti...

Sir Alex Ferguson, ikinci yarıda artık risk almak zorunda ve önce 65'te yılların deneyimli golcüsü Sheringham'ı, 82'de de şimdilerin teknik direktörü, o zamanın 'Semih Şentürk'ü, nam-ı diğer "nöbetçi golcüsü" Solskjaer'i sahaya sürecektir. 

Bayern'de ise kurt teknik adam Hitzfield, önce golcüsü Zickler'i çıkarıp Mehmet Scholl hamlesiyle ortasahayı güçlendirmek isteyecek, sonrasında ise yorulan 38'lik maestro Matthaus'u ve 31'lik Basler'i kulübeye çekip Fink ve Salihamidzic ile dirençli bir dizilişe bürünecekti. Artık biraz da zamana oynamak zorundaydılar... İngilizler en azından beraberliği yakalayıp maçı uzatmalara taşıma eğilimindeydi. Artan baskı ve korner karambolünde dakika 90'da Sheringham ile "Şeytanlar" beraberliği yakalar. Alman Panzerleri yıkılmıştır. Oysa kupayı kaldırmalarına sadece 3-4 dakika kalmıştı belki de...

BİR MAÇTAN DAHA FAZLASI

Artık maçta uzatmalar oynanıyor. Ferguson'un öğrencileri bir kez daha korner kullanıyor ve dakika artık 90+3, yani belki de maçın son hücumu. Bir karambol daha ve orada ayağını sokan Ole Gunnar Solskjaer... İnanılmaz... Herşey 3-4 dakika içinde oldu ve bitti... Bayern Münih'li futbolcular büyük şokta... Belki de bu bir rüya olmalı... Yok yok, bu kadar basit olamaz herşey... Bir kupa bu kadar pisi pisine rakibine verilmemeliydi... 

Bu hayal kırıklığı, bu acı hatıra o an o anı yaşayan tüm Bayern'li futbolcular ve teknik kadro için asla unutulmayacaktı. Çok değil bu maçtan 2 sene sonra 2001'de, yarı finalde bu iki büyük takım tekrar karşı karşıya gelecekler ve Almanlar, gol bile yemeden rakibini iki maçta da yenerek intikamlarını alacaklar ve kupayı Münih'e getirip teselli bulacaklardı... Fakat her zevkin, her acının yeri başkaydı ve 99 infialini hiçbir Bayern'li asla unutmayacak...

Biz futbolseverler için ise 26 Mayıs 1999 tarihi, tarihin en dramatik geri dönüşlerinden biri olarak yıllarca anılmaya devam edecek...





İşte efsane maçın özet görüntüleri...

17 Mart 2014 Pazartesi

Bir Efsane : Roberto Baggio...

1980'lerin sonunda başlayan ve 90'lı yılların tamamına damga vuran ünlü İtalyan futbolcu Roberto Baggio... Adını, maharetlerini duymayan yoktur. Sanırım en çok hafızada kalan hatırası ise formunun zirvesinde olarak katıldığı 1994 Dünya Kupası Finalinde Brezilya ile oynanan ve penaltılara giden maçta son penaltıyı kaçırmasıdır.

Final maçına kadar attığı 5 gol ile beraber ülkesi İtalya'nın finale çıkmasındaki en büyük pay sahibi olan Baggio, o penaltıyı kaçırınca ister istemez tüm emekleri bir anda unutuluyordu. Evet her büyük futbolcu penaltı kaçırabilir ve kaçıracaktır da. Örnekleri saymakla bitmez... Michel Platini 1986 Dünya Kupası çeyrek final maçında Brezilya karşısında kaçırmadı mı? Shevchenko, 2005 Şampiyonlar Ligi Finalinde topu Dudek'e nişanlamadı mı? Ya da David Beckham, Euro 2004 çeyrek final maçında Portekiz karşısında penaltıyı dağlara taşlara atmadı mı?

İtalyanların ünlü 10 numarası, kariyerinin sonlarında bayrağı Del Piero ve Totti'ye bıraktı ve Fiorentina, Juventus, İnter ve Milan'ın ardından Brescia ile şaşalı kariyerini 2004'te sonlandırdı...

Kariyerini sonlandırdığı Brescia'da ise şimdilerin ünlü teknik direktörü Guardiola, ünlü İtalyan 'kule' Luca Toni, bir dönem Fenerbahçe formaları giyen Stephen Appiah ve Fabio Bilica, yine bir dönem Beşiktaş formaları giyen Federico Giunti ve Anthony Seric ile de aynı takımda yer almıştı...
Baggio and Xavi
Baggio and Guardiola


Baggio - Milan
1994 Dünya Kupası Finali - Brezilya
1994 Dünya Kupası Finali - Kaçan penaltı ve Taffarel'in sevinci
17.11.1996 Vieri - Baggio and Zidane




11 Mart 2014 Salı

Onlar da futbolcuydu...

Gelin bir değişiklik yapalım ve şimdilerin ünlü teknik direktörlerinin futbolculuk dönemlerine gidelim...

Güzel bir yolculuk olacağının garantisini verebilirim... 

Lafı eveleyip gevelemeden, belki ilk defa göreceğiniz ve "vay be" diyeceğiniz nostalji turuna başlayalım...
Carlo Ancelotti - Roma
'Genç' Ancelotti
Laudrup - Juventus




Laudrup - Sampdoria



Fabio Capello - Milan
Kenny Dalglish - Liverpool
Kenny Dalglish - Celtic

Clarence Seedorf - Sampdoria
Roberto Mancini - Bologna
Pep Guardiola - Barcelona






















Del Bosque - 1980

10 Mart 2014 Pazartesi

Monaco 8-3 Deportivo

Şampiyonlar Ligi tarihinin bir maçta en çok gol atılan maçı... Kim unutabilir ki? Bu rekor aşılır mı? Aklı başında her futbolsever, aşılmasının pek mümkün olmayacağını biliyor. 8-3... Dilekolay 90 dakikaya sığan tam 11 gol... Hem de 10 tanesi 52 dakikada oldu. Yani kalan 38 dakikada sadece 1 gol atıldı. 
Tarih : 5 Kasım 2003
Yer : II. Louis Stadyumu
Seyirci : 15.000
Hakem : Terje Hauge

MONACO 8-3 DEPORTİVO

Goller : Rothen (Dk. 2), Giuly (Dk. 11), Prso (Dk. 26 - 30 - 45+2 ve 49), Plasil (Dk. 47), Cisse (Dk. 67) Tristan (Dk. 39 - 52) ve Scaloni (Dk. 45) 

İddaacılar çok iyi bilirler. Gollü geçmesi beklenen maçlarda risk alarak, biraz da heyecan ve yüksek oran olsun diye 7+ oynarlar. Yani maçta 7 ve üzeri gol olacak diye seçimde bulunurlar. Maçına göre bu seçimleri onlara 8 ila 22 arasında bir oran getirisi sağlar... 

2003 tarihinde İDDAA, Türkiye üzerinde henüz faaliyete geçmemişti tabii. Düşünsenize daha ilk yarısından 7+ olan bu maça oynayanlar, hiç de düşünmeyecekleri şekilde 45 dakikada bu yüksek oranı yakalayacaklardı....

Nereden nereye? O günkü kadrolara baktığımızda (yani bundan 10 sene öncesine);

Monaco'da teknik direktör Didier Deschamps...
Kadrosunda ise; Patrice Evra, Edouard Cisse, Jerome Rothen, Ludovic Giuly, Dado Prso ve Emanuel Adebayor gibi tanıdık isimler, bu tarihi geceye tanıklık etmişlerdi...

Daha ilk yarıda 5 gol yiyen Deportivo tarihinin önemli kalecilerinden Molina da ikinci yarı ile beraber yerini yedek kaleci Munua'ya bırakacaktı. Diego Tristan ise tek başına direnmeye çalışacaktı ama olmayacaktı. 

Monaco'nun o gece ki inanılmaz performansı kendilerini finale kadar uzanacak rüya gibi bir yolculuğa götürecekti. Real Madrid ve Chelsea'yi safdışı bırakacaklar, Mourinho'nun Portosu'na finalde kaybedeceklerdi. Deportivo ise hiçbir zaman hatırlamak istemediği bu geceden sonra toparlanacak ve önce gruplardan çıkacak, sonra da 2.turda Juventus, çeyrek finalde Milan'ı eleyecek, yarı finalde ise kupayı kazanan Porto'ya kaybedecekti...

O gece kimbilir belki de 67.dakikadan sonra gol olmaması bir işarettir. Yani daha fazla atmak istemediler, günün birinde bu maçın rekorunu kırsınlar diye :)

İşte unutulmaz, efsane maçın golleri...

7 Mart 2014 Cuma

Xavi - İniesta = Scholl - Effenberg


Son 6-7 yılın gıpta ile izlenilen ve hayran olunan ikilisi Xavi - İniesta ikilisinin bir önceki jenerasyondaki şubesi Mehmet Scholl - Stefan Effenberg idi... Xavi ile Effenberg'in oyun karakteri ve İniesta ile Scholl'ün oyun anlayışları birbirine çok yakındı...


Effenberg, hem oyunu kurar, hem ara pasları ile forvetleri beslerken, Scholl ise oyunun daha çok ofansif alanında hem gol atar, hem de asist yapardı. Bu ikili beraber forma şansı buldukları dönemde gerek Avrupa'da gerekse de Almanya'da muazzam başarılar sağladılar. Bayern Münih'in 2001 Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olmasında direkt etki sağladılar.


Bu ikiliye bir de Jens Jeremies'i eklersek sanırım şimdilerin Xavi - İniesta - Busquets 3'lüsünü de yakalamış olacağız. Ne dersiniz? :))

6 Mart 2014 Perşembe

İki Efsane.. Puyol & Raul

Futbol efsaneleri birer birer futbolu bırakma kararı alıyorlar...

El Clasico'nun değişilmez ikilisi Carles Puyol ve Raul Gonzalez 2013 - 2014 sezonu itibariyle yeşil sahalara veda edeceklerini açıkladılar. Oynadıkları kulüplerde efsaneleşen, sadece kendi kulüp taraftarlarının değil tüm dünyanın sevgisini ve saygısını kazanmış bayrak futbolculardan Puyol ve Raul, artık emeklilik kararı aldılar...

Her ne kadar Real Madrid, Jose Mourinho geldikten sonra bir çırpıda Raul gibi efsaneyi gönderse de Raul, 7 numaralı formasıyla her zaman en unutulmaz Galacticos futbolcularından biri olmaya devam edecek. Hani derler ya, Barcelona ve Real Madrid'in tarihini düşündüğünüzde en unutulmaz ilk 11'e kimleri alırsınız deseniz Puyol ve Raul sanırım herkesin kadrosunda olacak isimler olurlar...

'Bayraktar oyuncular' her takım taraftarı için çok özeldir. Steven Gerrard gibi, Francesco Totti gibi, Frank Lampard gibi, Ryan Giggs gibi... Şüphesiz onlar da bugün - yarın futbola elveda diyecek unutulmaz efsanelerden sadece birkaçı...

Onlar gibileri her zaman gelmez. Kulüpler ve taraftarlara düşen ise bu efsaneleri hakettikleri şekilde uğurlamaktır.

4 Mart 2014 Salı

Yeni Zidane'lar Geliyor...

Futbol tarihi nice 10 numara futbolcular gördü. Kimler geldi, kimler geçti. Son yıllarda "10 numara" diye bir tabir artık kullanılmıyor, daha doğrusu o tarz bir futbolcunun varlığına dayalı bir oyun sistemi kalmadı ama yine de 10 numaralar bir başkaydı hayatımızda...

Önündeki forvetleri ara paslarıyla besleyen, tek dokunuşlarıyla takımını atağa kaldıran, iyi seviyede frikik kullanabilen ve takımının en kötü anında ortaya çıkan kreatif futbolcular... Büyük maçların büyük isimleri... Gol atmaktan çok attırmayı seven, ama ikisinin birden dozunu çok iyi ayarlayan, özünde az koşan ama öz işler yapan ve her zaman taraftarların en yoğun ilgisine maruz kalan yetenekli futbolcular...
Şimdi son 15 yılı bir gözünüzde canlandırın ve soruma kulak verin :

Aklınızda en çok yer eden 10 numara kim ya da kimler? 

Eminim ki bu soruya birkaç cevap gelecektir ama sanki benim düşündüğüm isim diğerlerinden fazla sayıda oy alacaktır. Kim mi O?

Tabii ki Zinedine Zidane...

Juventus'ta parlayan kariyerinin Real Madrid ile en üst noktaya ulaştığı muazzam bir performans ve kariyer hikayesi. Hele 2001'deki Şampiyonlar Ligi finalinde Leverkusen'e attığı golü bilmeyenimiz yoktur. O topa o incelikte ve ustaca vuracak dünya üzerinde başka bir futbolcu tanımıyorum.

Zidane şimdilerde Real Madrid'in idari işlerinde çalışıyor, diğer yandan ise çocuklarını Real Madrid ve dünya futbolunun geleceğine hazırlıyor. İşte Zinedine Zidane'ın çocukları; Enzo, Luca, Theo ve Ilyaz (pardon geleceğin Zidane'ları)...

3 Mart 2014 Pazartesi

Bir devrin sonu : Guardiola 2001


O şimdilerin en iyi teknik direktörlerinden Pep Guardiola...

1990 yılında henüz 19 yaşındayken giydiği Barcelona formasını tam 11 sezon başarıyla taşıyan Guardiola, takvimler 24 Haziran 2001'i gösterdiğinde o çok sevdiği Katalan formasına veda etmek zorundadır. Celta Vigo ile İspanya Kupası yarı final ikinci maçında Camp Nou'da seyircisine son kez el sallayıp Barca kariyerine son vermek onun için oldukça hüzünlü geçecektir.

Bu buruk vedadan 2 ay sonra Brescia formasını giyecektir ama Barcelona ile son kez formasını giydiği maçta bakın yanında kimler var?

Luis Enrique
Patrick Kluivert
Michael Reizeger
Carles Puyol
Abelardo
Simao Sabrosa
Xavi