25 Kasım 2014 Salı

True Legend : Zinedine Zidane

Futbol sahaları 10'un gibi bir 10 numarayı görmedi desek yeridir. 


23 Haziran 1972'de Cezayir'de doğan Zinedine Zidane, henüz 16 yaşında Fransa'nın Cannes takımında ilk profesyonel futbol yaşantısına başladı. 1992 yılında 20 yaşındayken Cannes 2.lige düşünce Bordeaux takımına transferi gerçekleşir. Christophe Dugarry ve Bixente Lizarazu ile Bordeaux'da harika sezonlar geçirir. 1996'da takımı ile UEFA Finali dahi oynar. Artık tüm dünyanın dikkatini çeken bir futbolcu olarak görülmektedir. 17 Ağustos 1994'te Çek Cumhuriyeti'ne karşı Fransa Milli Takımı'nda ilk kez milli olur. Dakilar 63'ü gösterdiğinde 2-0 geride olan takımında oyuna dahil olur ve 2 dakikada attığı 2 golle maçın berabere bitmesini sağlar ve ilk milli maçından alnının akı ile çıkar.



1996 yılında Bordeaux ile kaybettiği UEFA Finali'nden sonra İtalyan devi Juventus'a 5 milyon avroya transfer oldu. Fransa Milli Takımı'ndan arkadaşı Didier Deschamps ile aynı kadroda yer alan Zidane, Juventus ile sayısız kupalar kazandı. Del Piero, Davids, Trezeguet, Buffon gibi üst düzey futbolcularla beraber oynadı. 2001 yazında dünyanın en prestijli kulübü Real Madrid'e devrinin en yüksek bonservis bedeli ile 77 milyon avro karşılığında imza attı. İlk sezonunda La Liga ve kariyerindeki tek Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'na da ulan Fransız futbolcu, Madrid'de Beckham, Ronaldo, Guti, Raul, Figo, Roberto Carlos ile tam bir 'Galacticos' havasına büründüler.

Zidane, Fransa futbolunun da gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından birisi olarak göze çarpıyor. 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın kazanılmasında en büyük pay sahibi yine 10'undu. Vieira, Lizarazu, Desailly, Trezeguet, Deschamps, Henry, Barthez, Dugarry, Pires, Djorkaeff, Petit ve Thuram ile mükemmel bir jenerasyona sahip olan Fransa, bundan 15 sene öncesinde şimdilerin İspanya'sı, Almanya'sı konumundaydı. 98'de Brezilya'yı finalde 3-0'la parçalayıp kazandıkları Dünya Kupası maçı hala en unutulmaz finallerden birisi ve o maçta Zidane 2 gol birden attı...

2001 - 2002 sezonu Şampiyonlar Ligi'nde Leverkusen ile oynanan final maçında attığı unutulmaz gol ile kupanın en güzel gollerinden biri olarak kayıtlarda çoktan kendine yer buldu. Roberto Carlos'un sol kanattan yaptığı ortaya, o yükseklikten indikten sonra o yumuşaklıkta ve o kalitede soğukkanlılıkla vurduğu o estetik vuruş, benim de gelmiş geçmiş en iyi 10 gol sıralamamda kesinlikle üst sıralarda.

İtalya ve İspanya'da devrinin en iyi futbolcularıyla yan yana oynama şansına da nail olan Zinedine Zidane, 1998, 2000 ve 2003 yıllarında FIFA tarafından yılın futbolcusu seçildi. Aldığı bu 3 ödülle, bir diğer Brezilya'lı efsane golcü Ronaldo ile beraber bu ödülü en çok kazanan futbolcudur. Ayrıca İtalya ve İspanya'da onlarca kupa kazandı. Kariyerinin son maçını 2006 Dünya Kupası Finali'nde İtalya'ya karşı oynayıp, maçın uzatma dakikalarında Materazzi'ye attığı kafa ile kırmızı kart gördü ve kariyerini maalesef bu kötü anı ile sonlandırmak zorunda kaldı.

Top tekniği, yumuşak bilekleri, kendine özgü stili ile devrinin tartışmasız en iyi 10 numarası, hatta en iyi futbolcusu olarak gösterilen Zidane, şimdilerde Real Madrid'in B takımında teknik direktörlük yapmakta. 

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından birisi olarak her daim hatırlanacak olan Zinedine Zidane'a saygılarımızı gönderip fotoğraf galerimizle sizleri baş başa bırakıyorum...








Paolo Maldini - Milan maçından









24 Kasım 2014 Pazartesi

Legends Team : İNTER

Lothar Matthaeus - Jürgen Klinsmann - Andreas Brehme 1989 - 1992
Avrupa'nın majör diye tabir edilen futbol ülkelerinin üst düzey kulüplerinde geçmişten günümüze çok büyük futbol yıldızları geldi geçti. Bu tarz efsane diye tabir edebileceğimiz futbolcuların ortak olarak formasını giydikleri takımlardan bugün İtalya'nın İnter takımını sizler için kaleme aldım...


Son dönemlerde Jose Mourinho sonrası bir türlü toparlanamayan ve Avrupa'daki prestiji de bir hayli gerileyen İnter'de zamanında ne denli büyük futbolcuların formasını giydiklerini sizlere hatırlatmaya çalışacağım. Son 30 yıllık dönemi kendimce araştırıp paylaştığım futbolcuları sizler de görünce İnter takımının Dünya Futbolu'ndaki yerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hep beraber hatırlayacağız...

Kimileri genç yaşta daha parlamadan İnter forması giydi. Kimileri en olgun zamanlarında İnter'e transfer oldu, kimileri ise İnter'de efsane oldu...

Yakın dönemde Samul Eto'o, Zlatan İbrahimovic, Wesley Sneijder gibi büyük futbolcuların önderlik yaptığı İnter'in tarih boyunca belki de en büyük 2-3 efsanesinden biri olan Javier Zanetti'yi de anarak sizleri nostalji yolculuğuna çıkarıyorum. Listede atladığımız, unuttuğumuz yıldızlar var, onları da yorum köşesinde sizler eklersiniz. İyi seyirler :)
Batistuta - Cannavaro 2003

Dennis Bergkamp 1993 - 1995
Samuel Eto'o 2009 - 2011
İvan Zamorano 1996-  2001



Nwankwo Kanu 1996 - 1999

Jürgen Klinsmann 1989 - 1992
Paul İnce 1995 - 1997
Alvaro Recoba 1998 - 2007


Roberto Carlos 1995 - 1996


Ronaldo 1997 - 2002

Roy Hodgson 1995 - 1997
Karl Heinz Rummenigge 1984 - 1987
Christian Vieri 1999 - 2005
Javier Zanetti 1995 - 2014
Zlatan İbrahimovic 2006 - 2009
Esteban Cambiasso 2004 - 2014

Wesley Sneijder 2009 - 2013
Francesco Toldo 2001 - 2010
Diego Milito 2009 - 2014
Luis Figo 2005 - 2009 Dejan Stankovic 2003 - 2013
Patrick Vieira 2006 - 2010


Bu kadar geniş bir fotoğraf albümünün can sıkmasından dolayı bazı futbolcuların fotoğraflarını ekleyemedim. Materazzi, Lucio ilk aklıma gelenler...

20 Kasım 2014 Perşembe

Efsane Oyun CM : 01-02

Bir gençlik, Championship Manager oyunu ile büyüdü desek doğrudur. Sabahlara kadar devam eden sezonlar, kafalarda kurulup internet kafelerde oluşturulan kadrolar, meraklı gözlerle tribün havasında takip edilen maçlar.. Sevinçler, üzüntüler, bir daha ki sezona daha hırslı hazırlanmalar...

Hepsi bundan 12-13 sene öncesinde yaşandı ama inanın hala az da olsa izleri sürmekte. Boşuna efsane oyun yakıştırması yapılmıyor. CM 01 - 02, yaşı 30 ve üzerinde olan birçok futbolseverin başucu oyunuydu. Oyundan da ziyade en çok vaktini geçirdiği yaşamsal bir olaydı...

Bugün sizleri yıllar öncesine götürecek ve bir kariyer maceramı paylaşacağım. Oyunu hatmedenler bilirler, oyunun en güçlü 5 takımı Roma, Lazio, Arsenal, Manchester Unıted ve Milan'dır. Bu 5'liyi ilk yıllarında özellikle sahalarında yenmeniz çok ama çok zordur. Yani rakip 10 kişi dahi kalsa sizi yenebilir - ben çok şahit oldum - Roma'da Montella, Batistuta, Totti... Lazio'da Crespo, Nesta, Fiore... Milan'da Shevchenko, İnzaghi, Rui Costa... Arsenal'de Henry, Bergkamp, Vieira, Pires... MANU'da Nistelrooy, Veron, Beckham ve Giggs... Neresinden bakarsanız bakın, her tarafları tehlike ve inanın bir sezon boyunca gol atmamış ya da 1 - 2 gol atmış futbolcuların da sizin maçlarda bolca gol atması ya da aslan kesilmesi sadece size has bir durum değil, oyunun mantalitesi zaten bu...

Ben çocukluğumdan bu yana Avrupa'da Bayern Münih sempatizanıyım ve bugün bu takımın teknik direktörlüğünü yapacağım. Bunu yaparken de tabii ki bazı prensiplerim olacak. Oyun asla save edilmeyecek yani ara ara dahi olsa kaydedilmeyecek. Add Manager kesinlikle yapılmayacak. Avrupa'nın prestijli takımlarından transfer yapılmayacak. Misal yukarıdaki 5 takım ve onlara yakın profildeki takımlardan futbolcu almayacağım. Hedef konusuna gelince zaten Bundesliga Şampiyonluğu benim gibi kariyerli biri için başarı olmayacağı için tek hedefim Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu...






Lafı daha fazla uzatmadan 2001 - 2002 Bayern Münih kadromu paylaşıyorum. Taktik 5 - 3 -2 dizilişi ve yeni transferlerim; Van Bommel, Yepes, Kerr, West, Kallstrom, Costanzo, Chiotis, Barsom, Lunden... Yani ideal ilk 11'imde yeni transferlerden sadece Yepes ve Van Bommel olacak. Geleceğin 1 numaralı kalecisi Costanzo ve geleceğin en iyi 10 numaralarından Kallstrom ve yine gelecek 10 yıla damga vuracak Effenberg'in varisi Kerr de yedekler arasında. Fotoğraf paylaşımlarım ağırlıklı olarak en büyük hedefimiz olan Şampiyonlar Ligi'nden olacak. Haydi başlayalım :)


- TÜM FOTOĞRAFLARI TIKLAYARAK BÜYÜTEBİLİRSİNİZ... -

Geniş kadromuzu üst tarafta görüyorsunuz. Savunmadan Kuffour'u Kasım ayında satış listesine koyduk ve daha önceki tecrübelerimizden dolayı hemen Newcastle Unıted teklif yaptı ve bizde Kleron Dyer ile takasını istedik. Onlar da her zamanki gibi kabul ettiler. Fakat Dyer geldiğinde hala 3 aylığına sakat ama taktik dizilişimizde çok önemli bir yere sahip olacak. Onun gibi sprinter ve hem hücum hem de savunma anlamında başka bir kanat oyuncusu sanırım yok (Sagnol da müzmin yedek olacak)...

Lig orta şekerli başladı, Şampiyonlar Ligi'nde ise ilk gruplarda Rangers, Liverpool ve Feyenoord'un olduğu grupta Rangers'ı 6-0, Liverpool'u 5-0 yenmemize rağmen grup ikincisi olduk. Rangers maçında Scholl'un sakatlığında yaşlı kurt Effenberg'in 4 asisti dikkat çekti. Elber ve Pizarro muazzam formdalar. Hatta Elber,yurtdışı basında  "world class talent" yani dünyanın en iyi futbolcularından biri olarak gösterilmeye başlandı bile. Scholl ise sakatlanana kadar oldukça iyi bir performans gösterdi.

Bundesliga ve Şampiyonlar Ligi grup maçlarının arasına serpiştirilen Avrupa Süper Kupası maçını da zar zor penaltılarla Liverpool karşısında kazanarak ilk resmi kupamızı kazanmış olduk. Alanında tartışmasız dünyanın en iyi kalecisi Oliver Kahn saolsun :)



Şampiyonlar Ligi'nde ilk grupları ikinci bitirmemizin zararını ikinci gruplarda gördük ve tam anlamıyla "ölüm grubu"na düştük. Barcelona, Arsenal ve Roma :)

Zor günler bizi bekliyor...

Grubumuzda ilk maç; Rivaldo, Kluivert, Saviola'lı Barcelona deplasmanı. Böylesine bir ölüm grubunda Barcelona'dan 6 puan almak lazım ama ne mümkün. Zar zor 1 puanı (1-1) hanemize yazdırıyoruz ve Arsenal maçını bekliyoruz. O da ne? Arsenal 10 kişi kaldığı maçta "bir oyun klasiği"yle Almanya'dan beraberlik elde ederek bizi Roma gibi "kusursuz" bir takımın önüne atıyordu... İlk maçta Arsenal'in Londra'da Roma'yı 4-0 yenmesi ise bizim için iyi mi oldu, kötü mü oldu onu da zaman gösterecek...

Roma maçlarına 3 aylık bir zaman var ve şimdi lige konsantre zamanı. Ligde puan farkını açamasak da yeni yıla lider giriyoruz. Roma maçlarına kadar Dyer'in sakatlığı bitecek. Scholl, Effenberg ve Elber inanılmaz formdalar. Bommel, Jeremies ortasahanın etkili isimleri. Bekle bizi Roma, yakacağız seni :) 9 Ocak itibariyle 30 civarı maça çıktık. Sagnol sakatlandı ve yerine genç Hargreaves'i monte ettik ve çok iyi işler yaptı.


... ve işte budur. Roma'yı mabedinde yaktık. Maç öncesinde Scholl ve Pizarro gibi 2 as oyuncumuz sakattı. Onlarda ise Cafu yoktu. Scholl'un yokluğunda Kerr'i Bommel'in yanına koyduk, Effenberg'i de Scholl'un pozisyonunda oynattık. İlk yarıdan Kerr'in attığı golü maç boyu korumayı başardık ve 1-0 kazanarak altın değerinde bir galibiyet aldık. (Beyler kesinlikle maçtan önce oyunu save'lemiyorum) Rövanşa sakatlar da iyileşir kazanırsak Roma'yı saf dışı bırakırız...


Rövanşta Scholl ve Cafu iyileşip ilk 11'deki yerlerini aldılar. Oyuna atak yerine 'normal' pozisyonda başladık. İlk yarıdan yine Bommel'in asistinde Dyer'in golüyle öne geçtik. Kötü oynayan Effenberg'i 52'de çıkartıp Mark Kerr'i oyuna aldık. Yorulan Santa Cruz'un yerine genç yetenek Lunden'i sahaya sürdük ve skoru tekrar korumayı başarıp Roma'yı tarihe gömdük. Gönül ister ki, Roma ile gruptan çıkalım ve finalde tekrar karşılaşalım ama olmadı. Üzgünüm Totti, üzgünüm Batigol, üzgünüm Cafu :)

Sonraki maçta Barcelona'yı taraftarımız önünde alışageldiğimiz skorla 1-0'la geçince grup liderliği de garantilenmiş oldu. Son maçta Londra'da Arsenal'e son dakikada yediğimiz golle 4-3 kaybettik. Bu Arsenal umarım çeyrek finalde elenir yoksa işimiz çok zor. Bu arada Roma'nın çeyrek final dahi görememesinin tek sebebi sanırım BEN oldum ama oyunun seyri ve zevki açısından çok da iyi olmadı. Çünkü ben onlarla finalde karşılaşmak isterdim.

O kadar ballıyız ki çeyrek finalde Nantes çıktı karşımıza. Şimdilerde mazisini adeta mumla arayan Fransız ekibini geçmek normalde zor olmamalı, hadi bakalım...


Beklenen oldu ve Fransa'daki 1-1'lik maçın ardından Almanya'da alınan 4-1'lik galibiyetle yarı finale kaldık. Yarı finalde keşke Juventus yerine MANU da olsaydı ama olsun. Arsenal onları penaltılarla eledi. Juventus ise çeyrek finalde nispeten benim gibi şanslı bir eşleşmenin ardından Lazio'nun rakibi oldu.
Yarı finalde grup maçlarında bizi fazlasıyla zorlayan Arsenal ile eşleştik. İşimiz çok zor. Vieira, Henry ve diğerleri... Erken final gibi bir eşleşme. Her zamankinden daha fazla dikkatli olmalıyız... İlk maç sahamızda...

İlk maçta sahamızda baskın olan taraf bizdik ve bunun karşılığı olarak ilk yarıdan Pizarro'nun kafasından bulduğumuz golle 1-0 öne geçtik. İkinci yarıda da durum değişmedi, Arsenal savunma yaptı ve skoru kabullendi. Rövanşta atacağımız 1 golle artık final kapısını aralamamız gerekiyordu. Gene de Highbury'deki maç çok tehlikeliydi. Biz zoru severdik, yeter ki 10 kişi kalmayalım...


O da ne? Daha maçın başında Brezilyalı golcümüz Elber ile öne geçince ben artık bu iş "tamam" dedim. Devre bitmeden onlar Parlour ile beraberliği yakalayınca temkinli davranmaya başladım. Derken en kritik dakikada 45'te Kovac atılınca korktuğum başıma geldi. İkinci yarı çok stresli geçecekti belli olmuştu. İkinci yarının başında aynı senaryo ile tekrar Elber ile bir gol daha atınca attığım çığlıkları duymanızı isterdim. 10 kişiyiz ve deplasmanda 2-1 öndeyiz. Bundan iyisi olamazdı. Büyüksün ELBER...

Dakikalar geçmek bilmiyordu. Oyuncu değişiklikleri yaparak zaman kazanmaya çalışıyordum. Elenmem için onların 3 gol atması gerekiyordu. İyice savunmaya çekilmiştik. Derken o da ne? Önce 73'te savunmadan Sol Campbell, sonra da 78'de 'gizli golcü' Vieira ile onlar gol bulunca yine 'makus talih'im devreye mi girecek diye kara kara düşünmeye başladım. Kalan 12 dakikada yaptığım çeşitli taktik dizilişlerle oyunu soğutmaya çalıştım ve şansımın da yardımıyla 4.golü yemeyerek hak ettiğim şekilde finalde Lazio'nun rakibi oldum.


Finalde, Crespo'nun maç öncesi sakatlığının beni açıkçası biraz rehavete sürüklediğini de net bir şekilde söylemeliyim. Düşünsenize oyunun en tehlikeli 5 forvetinden biri olan Hernan Crespo bana karşı kesin yok. Ben ise tam kadro Hampden Park'tayım. Maç her şeye rağmen zor geçecekti. Uzatmalara dahi kalabilirdi. 

Daha 10.dakikada takımın en önemli isimlerinden Mehmet Scholl sakatlanınca 20'lik genç yetenek Mark Kerr'i oyuna alıp ortasaha kurgusunu değiştirerek 3'lü düzene geçtim. Amacım Lazio'yu orta alanda Kerr, Effenberg, Bommel ve Jeremies'le durdurmak ve kanatlardan Lizarazu ve Dyer'le gelip Elber ve Pizarro'ya yapacakları ortalarla gol aramaktı.

Scholl daha yeni çıkmışken Kerr ile hemen 14'te gol bulunca rahatlamıştım. Taktik dizilişi bozmayacaktım. İşler şimdi benim için daha da iyi olmuştu. Devre bu skorla tamamlandı. 58'de takımın asist canavarı yaşlı kurt Effenberg ile 2'yi bulduktan sonra Crespo'nun yokluğunda iyice kendime güven geldi. Elber ile farkı 3'e çıkarttığımda ise EN BÜYÜK BENİM diye haykırmaya başladım. Uzun zaman sonra bu kadar rahat bir Şampiyonlar Ligi Finali oynadığımı hatırlamıyordum.

... ve sonunda Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu kazanıldı. Bayern Münih'i aldığım ilk sezon her zaman bu başarıyı elde edemeyebiliyorum. Bazen son dakika golü ile bazen kırmızı kart penaltılarla kaybettiğim çok yarı final ve final vardır ama bu defa şans benden yana oldu ve doğru stratejilerle Avrupa'nın 1 numaralı kupasının sahibi olduk.

Zaman zaman değişik takımlarla yine kariyer yapmaya ve yine buradan paylaşmaya devam edeceğim. Takipte kalın CM'ciler :)

İşte yıl sonu fotoğrafları...